Atatürk ile ilgili bilinmeyenler (Burda)
www.KupavaLe.com (Arsiv Ana sayfa) => Mustafa Kemal Atatürk

Konu: Atatürk ile ilgili bilinmeyenler (Burda)

Sayfa: [ 1 ]

bLue 09.07.2008 19:45:56
 Türkiye Cumhuriyeti kurucusu Mustafa Kemal Atatürk´ün olağanüstü yaşamı boyunca başından son derece ilginç ve gizemli olayların geçtiği biliniyor. Bu sayfamızda da bunların bir kısmına yer vermeye çalışacağız. Zaman içinde bunlara bulduğumuz yenileri de ilave olacak. Hepsini yanyana getirdiğimizde Atatürk´ün üstün şahsiyetinin yanısıra birde olağanüstü ve bilinmeyen bir yanının da olduğu gözler önüne serilmiş olacak.

İLK BAŞ KALDIRIŞI :
 Atatürk, oldu olası Arapça derslerinden, yere bağdaş kurarak oturmaktan ve dizleri üstünde durarak yazı yazmaktan hiç memnun değildi.Yine dizlerinin üstünde durmaktan dizlerinin ağrıdığı bir gün ayağa kalkarak dersi ayakta dinlemeye başladı.Fakat bu seferde hocası bundan memnun olmamıştı ve Atatürk´e yerine oturmasını söyledi.Atatürk ise dizlerinin ağrıdığını ve oturamayacağını söyledi. Bunun üzerine hocası sinirlenip, deliler gibi haykırarak ;
"Neee bana karşımı geliyorsun " dedi.
Atatürk bunun üzerine ;
"Evet karşı geliyorum" dedi.
Tam bu anda diğer bütün çocuklarda ayağa kalkıp ;
"Evet karşı geliyoruz" diyerek aynı sözleri tekrarlayınca,hoca ne yapacağını şaşırarak onlarla uzlaşmak zorunda kalmıştı. Bu onun ilk baş kaldırışıydı. Liderlik vasfının ve kitleleri peşinden sürükleyen karizmasının ilk ortaya çıkışıydı.
15 YIL HÜKÜM SÜRECEKSıN...
Atatürk hakkında yapılmış birçok kehanet vardır.Bunların en ilginci onun el falına bakan bedevinin söyledikleridir.
Mustafa Kemal arkadaşları ile Bingazi´ye, Trablusgarp savaşına katılmaya gidiyordu.Yolda bie bedevi´ye rastladılar.Bedevi el falına çok iyi baktığını ve genç subaylara da isterlerse bakabileceğini söyledi.Hepsi ellerini açarak bedevinin söylediklerini dinlemeye başladı.Sıra Mustafa Kemal´e gelince, o önce baktırmak istemedi ama arkadaşlarının ısrarı karşısında, sonunda o da elini bedevi´ye açtı.Bedevi ele bakar bakmaz yerinden sıçradı ve heyecan içinde ;
"Sen padişah olacaksın" dedi ve ilave etti "15 yıl hüküm süreceksin."
Genç subaylar gülüştüler ve yollarına devam ettiler.
Aradan yıllar geçti, Mustafa Kemal Türkiye Cumhuriyeti´nin Cumhurbaşkanı oldu.Cumhuriyetin 14.yılında hastalandı.Karaciğeri kötüye gittiğinde çevresindekiler ona "Artık içme Paşam" dediler.
Atatürk onlara birzamanlar yolda rastladıkları falcı bedevi´yi hatırlattı ve gülerek ;
"Arap vaktiyle söylemişti, Bizim padişahlık nasıl olsa 15 yıl sürecek...Hesapça bu son senemizdir..."
Yıl 1938 ´di...
SECCADE ÜZERıNDEKı KEHANET
 Bilindiği gibi Hint halkı Atatürk´ü ve Türk halkını yanlız bırakmamıştı.Kurtuluş savaşından yıllar sonra ,1929 yılında Bir hintli Mihrace Atatürk´ü Pera Palas´taki 101 No´lu odasında ziyarete gelmişti.Mihrace´nin Atatürk´ü hangi nedenle ziyaret ettiği ve adı ve ziyaret sebebi hala bilinmiyor.Mihrace´nin ziyaretindeki bir sır da getirdiği hediyede yatmaktadır.Bu hediye altın sırmalı, hint işi ipek bir seccadedir.

 Seccadenin üzerinde bir şamdanın asılı olduğu düz bir kemeri,her iki yanında birer güvercin bulunan beş kubbeli bir diğer kemerin çevrelediği görülmektedir.Bordür de fillerden oluşmaktadır.

 En ilginç yer ise her iki kemerin arasında orta kısımda dal kıvrımları ve güllerin çevrimi ile oluşan boşlukta romen rakkamlı bir saatin bulunmasıdır ve saat ; 09.08´ i göstermektedir. Atatürk Mihracenin ziyaretinden 9 sene sonra saat 09.05 ´te vefat etmişti.

Seccade halen Pera Palas´ ta bulunmaktadır.

ATATÜRK´ÜN GELECEĞı GÖRDÜĞÜ OLAYLAR :
 Atatürk 1931 yılında,2.Dünya savaşı´nın patlamasının yakın olduğunu söylemiş ve bu konudaki düşüncelerini General McArthur´a şöyle anlatmıştı.
"Versay antlaşması,1.dünya savaşı´na yol açan nedenlerden hiçbirini ortadan kaldırmadı.Tersine rakipler arasındaki uçurumu büsbütün derinleştirdi.Şimdi içinde yaşadığımız barış dönemi,sadece bir ateşkesten ibarettir.Avrupa´nın geleceği Almanya´nın alacağı tavra bağlıdır."
General McArthur´a göre,savaşın 1940-1945 yılları arasında çıkacağını söyleyen Atatürk,Almanya´nın ancak Amerika´nın savaşa katılması ile yenileceğini ifade etmiştir.
Atatürk hayatının sonlarına doğruda şöyle diyordu ;
"Bir dünya savaşı yakındır.Bu savaş sonucunda, dünyanın durumu ve dengesi baştanbaşa değişecektir."
ATATÜRK, Mussolini hakkında da şu görüşlerini açıklamıştı ;
Mussolini bir maceraperesttir.Milletini bir uçuruma sürüklemektedir.Her tarafa saldırıyor.Bu adam yüzünden,çok şımarmış olan bu millete dersini vermeyi çok isterdim.,lakin yakında bir küçük millet onlara layık olduğu dersi verecektir.Ve şunuda hatırlatırım ki,bir gün gelecek,Mussolini´yi kendi milleti linç edecektir."
Bu görüşleri aynen gerçekleşmiştir.

ATATÜRK´ÜN RÜYASI :
 Atatürk´ün bir rüyasını da Dr.Reşit Galip Bey´den öğrenmekteyiz,
"Mustafa Kemal ,Ankara´ya geldikten bir süre sonra ilginç bir rüya görmüştü.Ertesi gün bana şöyle anlattı. ;
"Reşit Bey,rüyamda bana ´Paşam ,ınönü´den ne haber?´diye sordunuz.Bende ´vaziyet kritiktir´ cevabı verdim.´Kritik nedir? Anlamadım ki!´dediniz.Bende ´Bunun cevabını 15 dakikaya kadar veririm´ diyerek odama çekildim."
Mustafa Kemal bana bu rüyasını anlattığında düşman henüz ızmir´e çıkmamıştı,ınönü mevkii de henüz bir önem taşımıyordu.Aradan yıllar geçti 2.ınönü savaşı´nın kritik günlerinden biriydi.Mustafa Kemal´in arabası Millet Meclisinin önünde durdu.Hemen yanına koşarak,telaş ve endişe içinde, "Paşam ,ınönü´den ne haber?" diye sordum.
Aynen şu cevabı verdi ;
"vaziyet kritiktir"
O zaman ben ;
"Kritik nedir? Anlamadım ki!" dedim.
O da ;
"Sana bunun cevabını 15 dakikaya kadar veririm" dedikten sonra gülümsedi ve ;
"Hani Ankara´ya geldikten sonra bir rüya görmüşdüm,hatırladın mı?"
Hafızamı yoklayarak, rüyasını anlattım.Gülerek ;
"işte, rüya ayniyle vakidir.Ben ısmet´i tanırım,göreceksin 15 dakikaya kadar kendisinden muzafferiyet haberi alacağız."
Gerçekten de 5 dakika geçmeden bir telgraf gelmiş ve 2.ınönü savaşı´nın da zaferle sonuçlandığını öğrenmişlerdi...

ATATÜRK´ÜN 1907´DE ÇıZDıĞı T.C. HARıTASI :
 Atatürk, Kurtuluş savaşından çok önce, ittihatçıların Trakya´da 1907´de yaptıkları bir toplantı sırasında, bir Türkiye haritası çizmişti.Orada bulunanların anlattıklarına göre,o günkü Osmanlı devleti sınırlarıyla hiçbir ilgisi olmayan ve o zaman hiçbir anlam veremedikleri bu harita, gelecekte, yine Atatürk´ün kuracağı Türkiye Cumhuriyeti´nin haritası olacaktı.Haritada bugünkü sınırlarımıza uymayan tek bir fark vardı ;Atatürk, bizden ayrılmasına gönlünün bir türlü razı olmadığı Kerkük´ü de Türkiye topraklarına katmıştı.

DENEME UÇUŞU :
 Uçakların ilk deneme ve gelişme dönemleriydi.Fransa´da yapılan bir uçak gösterisine katılan, birçok ulusun temsilcileri arasında, Osmanlı ateşesi olarak Mustafa Kemal´de katılmıştı.Gösteriyi izleyenler, sırasıyla uçağa bindirilerek gezdiriliyorlardı.Sıra Mustafa Kemal´e geldiğinde, gösteride bulunan ve genç ateşenin komutanı olan şahıs,birden bir rahatsızlık duyarak Mustafa Kemal´in uçağa binmesine engel oldu.Öteki temsilcilerle havalanan uçak kısa bir süre sonra düştü ve içindekilerden sağ kurtulan olmadı.

ATATÜRK VE "9" VE "19" Rakkamları :

 Atatürk´ün hayatında "9" rakkamının kendine özgü önemli bir yeri olmuştur.Örneğin Atatürk´ün doğum yılı olan 1881 rakkamı, "9" rakkamı ile birçok ilşkiler göstermektedir.
1+8=9
8+1=9
18=2x9
81=9x9
18+81=99
19x99=1881
Atatürk´ün harb okuluna girdiği tarih : 1899
Vatanı kurtarmak için Samsun´a ayak bastı : 19/05/1919
Bandırma vapurunda yolcu sayısı 19 ´dur.
ıttihat ve Terakki´nin yıllık toplantısına Trablusgarp delegesi olarak katıldı : 22/09/1909
Sivas kongresinde Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti Heyeti Temsiliyesini kurdu : 04/09/1919
Erzurum Mebus adaylığını kabul etti : 19/10/1919
TBMM tarafından kendisine gazi ünvanı verildi ve Mareşalliğe terfi ettirildi : 19/09/1921
Atatürk 19.yüzyılda 19 yıl yaşamıştır.
Atatürk 19.yüzyılın bitmesine 19 yıl kala doğmuştur.
Atatürk´ün ilk askeri görevi, 19.Kolordu Komutanlığıdır.
Mustafa Kemal Atatürk : 19 harften oluşmaktadır.
Mustafa Kemal Atatürk´ün nüfus cüzdanının numarası da 993814-B idi.
Bu sayı dizisindeki 938 rakkamı öldüğü yılı hatırlatmakta geriye kalan 9 ve 14 rakkamı da ölüm saatinin yakın bir benzeridir.
"Ne mutlu Türküm diyene" =19
"ıstikbal göklerdedir" =19

ATATÜRK´ÜN ÖNSEZıLERı :
 "Bunlar bir gün olacaktır...Görürsünüz,işitisiniz..."
Prof.Dr.Afet ınan "Atatürk hakkında hatıra ve belgeler" adlı kitabında ilginç bir hatırasını naklediyor. Atatürk 09 ocak 1936 Perşembe günü, dil ve tarih coğrafya fakültesi´nin açılış dersinde okuması için afet ınan´a :
"tarih belgelerinin ilerideki keşifleri buna dayanacaktır.Her tarihi kişinin söylediği sözler toplanabilecek ve böylece biz onları kendi seslerinden ve sözlerinden dinleyebileceğiz." diyerek yazıyı verir.
Buna karşılık Afet ınan :
"Bu çok uzak bir gelecekte belki olabilecek keşfin benim ifadem olarak verilmesine cesaret edemiyeceğimi" kendisine söylediğim zaman canı sıkıldı ve şöyle dedi :
"Bunlar bir gün olacaktır...Görürsünüz,işitirsiniz..."
30 yıl sonra :
Atatürk tarafından bu yazının verilmesinden 30 yıl sonra yine aynı ay ve günlere tesadüf eden,01 ocak 1966´ da şöyle bir haber yayımlandı :
"Venedik´in Saint Georges Adası´ndaki Benedictis Manastırı Labratuvarları´nda, manastır rahiplerinden Pellegrio´ nun yönetiminde,seslerin ayırımı esasına dayanan çok dikkate değer araştırmalar yapılmaktadır.ıtalya ıçişleri Bakanlığı,1962 ´de başlayan bu çalışmaları kontrol etmektedir.Fakat elde edilen sonuçlar halen açıklanmamıştır.Saint Georges Adası´ndaki bilim kurulunun geçmişe ait sesleri toplayacak,elektronik araçlar üretmeye çalışmakjtadırlar.Bilim adamları özellikle Demosten,Pitagor ve Jul Sezar´ın söylevlerinden kendi sesleri ile parçalar elde etmeye uğraşmaktadırlar."
Haberin sonunda ise daha açıklayıcı bilgilerin şu anda verilemeyeceğinden bahsediliyordu.

ATATÜRK´ÜN GÖRDÜĞÜ SON RÜYA :
 26 Eylül 1938 tarihinde Atatürk, rahatsızlığı ile ilgili olarak ilk defa hafif bir koma atlatmıştı.Prof.Dr.Afet ınan,olayı şöyle anlatıyor :
"O geceyi rahatsız geçirdi,ilk hafif komayı o zaman atlatmıştı.Ertesi sabahki açıklamasında" :
"Demek ölüm böyle olacak" diyerek "uzun bir rüya gördüğünü" söyledi ve "Salih´e söyle ,ikimizde bir kuyuya düştük,fakat o kurtuldu" dedi.
Atatürk´ün,burada "kuyuya düşme" sembolü ile gördüğü rüya vizyonu,kendisininde söylediği gibi ölümün habercisiydi.
Salih Bozol´un kuyudan kurtulması ise bilindiği gibi,Atatürk´ün vefat ettiği gün ,buna çok üzülen Salih Bozok´un da intihar etmesi ve sonunda onun kurtarılmasını simgeliyordu.
ışte bu ATATÜRK´ün son rüyası idi...

bLue 09.07.2008 19:46:26
Bir geometri kitabı yazdığını. Üçgen, açı, dikdörtgen gibi ve 48 tane geometri teriminin (Türkçe) isim babasını bu yazdığı kitapla bizzat Mustafa Kemal olduğunu,

Bir röportajda "Birleşmiş Milletlere üye olmayı düşünüyor musunuz?" diye sorulur, Atatürk: "Şartlarımızı koyarız, kabullerine bağlı. Biz müracaat etmeyiz üye olmak için. Davet gelirse düşünürüz". BM yasasını değiştirir ve ilk davet edilen ülke biz oluruz,

Yıl 1938, General McArthur'un en zor, en problemli, en buhranlı dönemi. Birden çok sıkılır ve yanında duran yüz yirmiden fazla kişiye döner ve aynen şöyle der: "Şu anda hiçbirinizi değil, büyük istidadı ile Mustafa Kemal'i görmek için neler vermezdim"

Yıl 2000, ABD Başkanı`nın milenyum mesajından bir alıntı : "Bugün milenyumun hiç şüphe yoktur ki tek devlet adamı Mustafa Kemal Atatürk' tür. Çünkü o yılın değil asrın lideri olabilmeyi başarmış tek liderdir"

Yıl 1938, Ata`nın ölümünde Tahran gazetesinde yayınlanan bir şiir`den alıntı : "Allah bir ülkeye yardım etmek isterse onun elinden tutmak isterse başına Mustafa Kemal gibi lider getirir"

Norveççe`de `Atatürk gibi olmak` diye bir deyim olduğunu,

Kurtuluş Savaşında rütbe alan bir çok kadın askerlerimiz var. Ama dünya tarihine geçen tek bir üsteğmenimiz var; 700 erkek, 43 kadından oluşan bir müfrezenin reiseliğine bizzat Atatürk tarafından atanmış Üstteğmen Kara Fatma,

Atatürk çiçeği`nin adını, çiçeği bulan Wanderbit Üniversitesi profesörlerinden doktor Kirk Landın`in koyduğunu ve bu çiçeğin tüm dünyada bu isimle üretilip satıldığını,

Yunan başkomutanı Trikopis`in, hiçbir zorlama ve baskı olmadan her Cumhuriyet bayramında Atina'daki Türk büyükelçiliğine giderek, Atatürk`ün resminin önüne geçtiğini ve saygı duruşunda bulunduğunu ,

Mimber` adında bir gazete çıkarttığını ve 52 sayı yayımlanan gazetede ilk defa sansür kelimesi geçtiğini,

Yıl 1996, Haiti Cumhurbaşkanı vasiyetinde mezar taşına yazılmasını istediği metni bırakmıştır. Diyor ki: "Bütün ömrüm boyunca Türkiye'nin lideri Mustafa Kemal Atatürk'ü anlamış ve uygulamış olmaktan dolayı mutlu öldüm"

Yıl 2005, Amerika'nın en ünlü ekonomistlerinden birisi olan Mr. Johns`un önerisi "Türkiye ekonomiyle savaşta bir tek Atatürk' ü örnek alsın yeter"

bLue 09.07.2008 19:46:39
ATATÜRKÜN 1930'LU YILLARDA SÖYLEDİĞİ SÖZLER...





İki Mustafa Kemal vardır: Biri ben, et ve kemik, geçici Mustafa Kemal... İkinci Mustafa Kemal, onu "ben" kelimesiyle ifade edemem; o, ben değil, bizdir! O, memleketin her köşesinde yeni fikir, yeni hayat ve büyük ülkü için uğraşan aydın ve savaşçı bir topluluktur. Ben, onların rüyasını temsil ediyorum. Benim teşebbüslerim, onların özlemini çektikleri şeyleri tatmin içindir. O Mustafa Kemal sizsiniz, hepinizsiniz. Geçici olmayan, yaşaması ve başarılı olması gereken Mustafa Kemal odur!

Beni görmek demek, mutlaka yüzümü görmek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu kâfidir.

Büyük ölülere matem gerekmez, fikirlerine bağlılık gerekir.

Ben, manevî miras olarak hiçbir nass-ı katı, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevî mirasım, ilim ve akıldır. Benden sonrakiler, bizim aşmak zorunda olduğumuz çetin ve köklü müşkülât önünde, belki gâyelere tamamen eremediğimizi, fakat asla taviz vermediğimizi, akıl ve ilmi rehber edindiğimizi tasdik edeceklerdir. Zaman süratle dönüyor, milletlerin, cemiyetlerin, fertlerin saadet ve bedbahtlık telâkkileri bile değişiyor. Böyle bir dünyada, asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve ilmin gelişimini inkâr etmek olur.

Benim, Türk milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Benden sonra, beni benimsemek isteyenler, bu temel mihver üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse, manevî mirasçılarım olurlar.

Bir zamanlar gelir, beni unutmak veya unutturmak isteyen gayretler belirebilir. Fikirlerini inkâr edenler ve beni yerenler çıkabilir. Hatta bunlar, benim yakın bildiğim ve inandıklarım arasından bile olabilir. Fakat, ektiğimiz tohumlar o kadar özlü ve kuvvetlidirler ki bu fikirler, Hint'ten, Mısır'dan döner dolaşır gene gelir, verimli neticeleri kalpleri doldurur.

Hayatımın bütün devrelerinde olduğu gibi, son zamanların buhranları ve felâketleri arasında da bir dakika geçmemiştir ki, her türlü huzur ve istirahatimi, her nevi şahsî duygularımı milletin kurtuluşu ve mutluluğu adına feda etmekten zevk duymayayım. Gerek askerî hayatımın ve gerek siyasî hayatımın bütün devir ve bölümlerini işgal eden mücadelelerimde daima hareket kuralım, millî iradeye dayanarak milletin ve vatanın muhtaç olduğu gayelere yürümek olmuştur.

bLue 09.07.2008 19:47:02
Atatürk'ten Hatıralar




BU MİLLETVEKİLLİĞİ AYRICALIĞINI HİÇ BEĞENMEDİM



Atatürk bir sabah Florya'dan Dolmabahçe sarayına dönüyor.
Yeşilköy istasyonunun önünden geçerken birdenbire otomobili durduruyor ve başyaver'e:
- Sorunuz, tren var mı? Diye emir veriyor.
O sırada tren hemen hareket etmek üzeredir, hep birlikte otomobilden inip yanındakilerle trene biniyor. Karar ani verildiği ve tatbik edildiği için bu trene biniş hemen kimsenin nazarı dikkatini çekmiyor. Bir müddet sonra, her şeyden habersiz olan kondüktör ata'nın bulunduğu kompartımana geliyor. Kafileyi görünce çekilmek istiyor. Ata hemen sesleniyor;
- Vazifeni yap! (yanındakileri göstererek) bu efendilere niçin bilet sormuyorsun?
Yanındakiler cevap verirler.
- Paşam biz mebusuz. Tren bileti almayız. Parasız seyahat ederiz.
Ata hayretle:
- Bu imtiyazı hiç beğenmedim, der. Çok ayıp ve acayip bir kaide. Çok güzel halkçılık!



ŞEF ASKER Mİ SİVİL Mİ OLMALI?
Çankaya akşamlarından biri. Bazen Atatürk soruyor, bazen de Atatürk'e soruyorlar. O'na diyorlar ki:
- Şef asker mi, sivil mi olmalı?
Cevap veriyor:
- Şef, şef olmalı. İster sivil, ister asker.
Bu cevabı ile şefliğin rütbede ve elbisede değil, ruhta ve kafa yapısında olduğu hakikatini veciz surette belirtmiş oluyor.


LAİKLİK

İlk Melis'te bir gün laiklik söz konusu oluyordu. Gazi Mustafa Kemal Paşa o gün Meclis'e başkanlık ediyordu. Meclis'in tanınmış din alimlerinden bir vatandaş kürsüye geldi. Alaycı bir tavırla:
- Arkadaşlar, bir laikliktir gidiyor. Affedersiniz, ben bu laikliğin manasını anlamıyorum.
Diye söze başlarken riyaset makamında bulunan Mustafa Kemal Paşa dayanamamış, oturduğu yerden eline kürsüye vurarak:
- Adam olmak demektir hocam, adam olmak!
Diye hoca efendinin sualini cevaplandırmıştır.




ATATÜRK VE DİN ADAMLARI
Mücadele'nin en buhranlı günleriydi. İstanbul ile Ankara arasında fetva kavgası tüm şiddetiyle devam ediyordu. Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi, kendi bünyesi içindeki din adamlarından seçtiği İrşad (Aydınlatma) Heyetleri'ni vatanın köyüne-kentine göndermek ve gerçekleri vatandaşa anlatmakla görevlendirildi. Milli Eğitim Bakanı Türk Ocakları Genel Başkanı olan rahmetli Hamdullah Suphi Tanrıöver'di. Mustafa Kemal'e geldi.
- Paşam... Bunlar çoğunlukla Arapça konuşacaklar. Halk ne anlayacak? Ata gülümsedi.
- Sen üzülme Hamdullah... Onlar Arapça konuşsalar bile Türkçe düşünürler dedi.




VATANIMIN TOPRAĞI TEMİZDİRKral Edward İstanbul'a geldiği zaman, yatından bir motora binerek Dolmabahçe Sarayı'na yanaştı. Atatürk de rıhtımda O'nu bekliyordu. Deniz dalgalı idi ve kralın bindiği motor inip çıkıyordu. Kral rıhtıma çıkmak istediği bir sırada eli yere değdi ve tozlandı. O sırada Atatürk de Kral'ı rıhtıma almak üzere elini uzatmış bulunuyordu. Bunu gören kral bir mendille elini silmek istediği bir anda

Atatürk: Vatanımın toprağı temizdir, o, elinizi kirletmez! diyerek, Kral'ı elinden tutup rıhtıma çıkarıverdi.



ANKARA'YI NEDEN BAŞKENT YAPTIM?
Sıcak bir günün akşamında yanında bazı ileri gelenler ile Köşkü'nün bahçesinde dolaşıyordu. Ben de o sıralar eski Köşk'ün tavan dekorlarıyla meşguldüm. Tozlu ve sisli bir akşam Ankara'nın üzerine çökmüştü. Yer yer toz hortumları semaya doğru yükseliyor ve manzaraya daha boğucu bir hava ekliyordu. Bize:
- Ankara'yı hükümet merkezi yapmakla iyi mi ettim? diye sordu.
Tabii herkes müspet cevap verdi.
Arkasından:
- Neden? suali gelince, kimi stratejiden, kimi siyasetten bahsetti. Hatta birimiz kayalık güzeldir gibi bir estetik nazariye de ortaya attı. Atatürk :
-Şimdi dalkavukluğu bırakın diye münakaşayı kapattı. Ankara'nın hükümet merkezi olmak için saydığınız meziyetleri beni ikna etmeye yetmez. Ben Ankara'yı hükümet merkezi yapmakla büsbütün başka bir hedef güttüm. Türk'ün imkansızı imkan haline getiren kudretini dünyaya bir kere daha tekrar etmek istedim. Bir gün gelecek şu çorak tarlalar, yeşil ağaçların çevirdiği villaların arasından uzanan yeşil sahalar asfaltlarla bezenecek. Hem bunu hepimiz göreceğiz. O kadar yakında olacakki.

SAKAL ÜZERİNE.............
Atatürk Amasya ziyaretinde.Vali konağında yörenin ileri gelenleri ile sohbette. Bir ara tam karşısında oturan birine takılır gözleri. Yaşı ellinin üzerinde bu adam beline kadar inen sakalıyla Atatürk'ün dikkatini çeker. Ata, yanındaki valinin kulağına eğilip sorar;
- Kimdir bu?
Vali yanıt verir;
- Efendim kendisi Şıh'tır. Yörede çok hatırlısı vardır.Ata Şıh'ı yanına çağırır ve;
- Bak baba, imanın ölçüsü sakalın boyunda değildir. Şunu rica etsem de en azından Peygamber efendimizinki gibi kısaltsan der ve eliyle de boyunaltı hizasını gösterir.
Şıh;
- Emrin olur Paşam diyerek yerine çekilir.
Aradan zaman geçer, bir akşam Atatürk Amasya'daki Şıh'ı hatırlar ve Vali'yi telefonla arayıp durumu sorar. Vali nasıl söyleyeceğini bilememekle birlikte, Şıh'ın sakal boyunda en küçük bir kısalma bile olmadığını aksine kimselere el sürdürmediğini anlatır.Ata telefonu kapatır, kağıdı kalemi eline alır ve az sonra Nazırını çağırıp, yazdığı yazıyı Amasya Valiliği'ne tebliğ etmesini ister. Ertesi gün Amasya'dan bir haber gelir ki Şıh Efendi Ata'yı görmek üzere Ankara'ya yola çıkmış...
Şıh gelir, Ata'nın karşısına çıkar. Sakal tamamen kesilmiş, sinekkaydı bir tıraş olunmuş, saçlar kısaltılmış, kılık kıyafet baştan sona değiştirilmiş, bambaşka bir görünüme bürünülmüştür.Atatürk'ün mesai arkadaşları bu değişimi anlayamaz ve Ata'ya sorarlar;
- Aman Paşam, o Şıh ki sakalına el dahi sürdürmezdi, siz ne ettiniz de kökünden kesmesini sağladınız?
Ata gülümser, sonra da yanındakilere dönüp;
- Dün akşam Amasya Valiliği'ne bir yazı gönderdim ve Şıh'ı Afyon'a vali atadığımı bildirdim der.
Ardından da yeni bir yazı hazırlayıp Nazırına bu yazıyı da Şıh'a vermesini söyler. Yazıda şöyle yazmaktadır;
- İnancın ölçüsünün sakalda olmadığını anladığına sevindim. Valilik meselene gelince, bugün koltuk uğruna kırk yıllık sakalından vazgeçebilen yarın başka şeyler için milletinden bile vazgeçebilir. Seni böyle bir ikileme mahkum bırakmayalım.


bLue 09.07.2008 19:47:47
Mustafa Kemal Atatürk’ün geçen hafta bilinmeyen bir yönü, bir film senaryosu yazdığı ortaya çıktı.
Münir Hayri Egeli ile 1937 yılında kaleme aldığı ve yeni ortaya çıkarılan Ben Bir İnkılâp Çocuğuyum adlı filmin senaryosunda Atatürk; Emine, Hatice, Makedonyalı Eleni, Naciye’den de bahsediyor. Atatürk’ün bu senaryosu yakında filme çekilecek

Mustafa Kemal Atatürk’ün geçen hafta bilinmeyen bir yönü, bir film senaryosu yazdığı ortaya çıktı. Atatürk bu senaryoyu dönemin sinemayla ilgilenen en ünlü siması Münir Hayri Egeli’nin yazdığı senaryo üzerinde kendi el yazısıyla tashih ve yazıya uzun eklemeler yapmış. Tarihçi-yazar İsmet Bozdağ senaryonun varlığını doğruluyor ancak senaryoyu Atatürk’ün değil, Münir Hayri Egeli’nin yazdığını iddia ediyor. Ama Milli Kütüphane’de Atatürk’ün 1937 tarihli vasiyetinde senaryonun filme çekilmesini istemiş. Bütün masrafların da kendisi tarafından karşılanacağını belirtmiş. Ancak Atatürk’ün bir yıl sonra hayattan ayrılmasıyla senaryo da hayata geçememiş.

Münir Hayri Egeli bu senaryonun varlığından 1954’te yazdığı Bilinmeyen Yönleriyle Atatürk kitabında bahsetmiş. Fakat bu detay herkesin gözünden kaçmış. İşte bu detaya araştırmacı-yazar İlknur Güntürkü Kalıpçı ulaşmış. Şimdi Atatürk’ün vasiyetinin yerine getirilmesi için bu senaryo filme çekilecek. Filmde Atatürk’ün 1927-1938 yılları arasında politik kişiliğinden çok aşkları ve insani yönü anlatılacak.

DÖRT AŞK HİKAYESİ VAR

Filmin adı belli: Ben Bir İnkıláp Çocuğuyum. Yönetmeni de belli: Biray Dalkıran. Bu hafta gösterime giren Cennet filmiyle adı gündeme gelen yönetmen Biray Dalkıran Atatürk’ün vasiyeti olan bu filmi çekecek olmaktan dolayı çok mutlu. İlknur Kalıpçı kendisine projeden bahsettiğinde çok heyecanlanan Dalkıran ‘Atatürk’ün senaryonun filme çekilmesini vasiyet ettiğini öğrendiğimde ‘Bu filmi kesinlikle ben yapmalıyım’ dedim. Bu vasiyeti yerine getirecek olmak benim için büyük bir gurur’ diyor.

Herkes gibi kendilerinin de Mustafa Kemal’i sadece devlet adamlığı ve askerliğiyle tanıdıklarını anlatan Dalkıran ‘Meğer bilmediğimiz pek çok yönü varmış. Bizim de senaryoda en çok özel hayatı ilgimizi çekti. Herkes Atatürk’ün iki aşkı olduğunu bilir ama meğer dört aşkı daha varmış. Mesela Emine, Hatice, Makedonyalı Eleni, Naciye varmış. Kitapta ondan da bahsetmiş. Zaten filmi de bu aşk hikayesiyle başlatmak istiyoruz’ diyor.

FİLM BENİ BİTİREBİLİR DE

Filmin çekimlerine bir ay sonra başlanacak. Bu proje için 8-10 milyon dolar gibi büyük rakamlar gözden çıkarılmış. Bu paranın büyük bir kısmını Sarı Zeybek projesine destek olan Türkiye Sivil Toplum Kuruluşları Konfederasyonu Genel Başkanı Hasan Ekşi karşılayacak.

‘Başrol oyuncusu belli oldu mu?’ diye sorduğumuz Dalkıran Atatürk’ü oynayacak kişiyle ilgili kriterlerini şöyle anlatıyor: ‘Ünlü biri olması konusunda da ısrarcı değiliz. Sonuçta Atatürk’ün belli kıstasları var. Duruşu, hareketleri, mimikleri, dudak hareketleri gibi... Mesela Haluk Bilginer düşündüğümüz isimler arasında. Tabii önceden Atatürk’ü canlandırmış kişiler de listemizde yer alıyor.’

Dalkıran çekeceği filme güveniyor ama kariyerini de düşünmüyor değil: ‘Bu film direkt kariyerimle ilgili. Bundan önce birçok film, belgesel, klip ve reklam filmleri çektim. Ama bu film bambaşka ve hiçbir şeyle kıyaslanamaz. Bu film başarısız olursa kariyerim biter’ diyor.

Asker dediler Atatürk’e kız vermediler

Senaryoda Atatürk’ün komşu kızı Hatice’ye de aşık olduğu yazılı. Hatta Atatürk ile birlikte senaryoyu kaleme alan Münir Hayri Egeli’nin anlatımına göre, Hatice Hanım bir kış gecesi Egeli’nin ısrarlarına dayanamayarak hikayesini şöyle anlatmış:

‘Selanik’te Zübeyde Teyzelere yakın oturuyorduk. Mustafa Bey’i çocukluğumdan beri kapımızın önünden geçtikçe görürdüm. Naciye isminde bizden çok büyük bir kız arkadaşımız onun her geçişinde pencereye koşar onu seyrederdi. Arkadaşlarla karar verdik, ilk fırsatta Naciye Abla’nın sevgisini Mustafa Bey’e duyuracaktık. Zübeyde Teyzelere de sık sık gittiğim için bu işi bana verdiler. O gün evlerine gittim ve sofadan geçerken bir saksı içinde kırmızı karanfiller gördüm. Hemen birini kopardım, Mustafa Bey’in odasına girdim. Masanın üzerinde bir tarih kitabı vardı. Hemen karanfili kitabın açık sayfasına koydum. Mustafa Bey geldi. Annemin ve annesinin ellerini öptü. Çiçekten dolayı çok heyecanlı idim. Mustafa Bey benim heyecanlı olduğumu hissetti ve dikkatlice gözlerime baktı. Daha sonra derslerinin olduğunu söyleyip odasına çıktı. Birdenbire Mustafa Bey’in merdivenlerden indiğini ayak seslerinden anladım. ‘Bu çiçeği benim kitabımın arasına kim koydu?’ diyecek gibi geliyordu. Mustafa Bey odanın kapısında göründü. Gözlerimle ben ettim sen etme der gibi ona baktım. Oda bana o manalı mavi gözleriyle bakıyordu. Mustafa Bey bir arkadaşını görmek için tekrar dışarı çıkacağını söyledi ve gitti. O günden sonra ne Zübeyde Teyzelere gidiyordum ne de Mustafa Bey’in görünebileceği yerlere uğrayabiliyordum. Bir gün evdeki büyütmeden Zübeyde Teyze’nin beni Mustafa Bey’e istediğini öğrendim. Annem askerler hep uzaklara giderler, ben kızımdan uzaklaşamam düşüncesiyle işi sürüncemeye sürmüş. Mustafa Bey Harbiye’den erkanıharp yüzbaşısı olarak çıktığın da tekrar beni istedi. Ama annem yine fikrinden vazgeçmedi ve beni başka biriyle söz kestirdi.’

İlk göz ağrısı Emine’ydi

Mustafa Kemal Atatürk’ün özel hayatında genelde Fikriye ve Latife Hanım’ın adı geçiyor. Latife Hanım 1923-1925 yılları arasında Atatürk ile evliydi. Atatürk ile birbirine aşık olduğu söylenen Fikriye Hanım’ın ise aşkına karşılık bulamadığı için 1924 yılında Çankaya Köşkü önünde silahla intihar ettiği belirtiliyordu. Ama senaryoya göre Atatürk’ün hayatında bir de Emine var. Münir Hayri Egeli’nin Bilinmeyen Yönleriyle Atatürk kitabında ve senaryoda Atatürk’ün ilk ve son aşkının Selanik Merkez Kumandanı Şevki Paşa’nın kızı Emine Hanım olduğu yazıyor. Atatürk ölümüne kadar kız kardeşi Makbule Hanım vasıtasıyla ondan haber aldığında mutlu olmuş, evlenmediğini öğrendiğinde çocuklar gibi neşelenmiş. Hatta çok sevdiğini söylediği Eminem şarkısını da bu yüzden çok severmiş ve şarkı her çalındığı ortamda iştirak edip kimi zaman gözlerinden yaş gelirmiş.

Mustafa Kemal Selanik’ten ayrılırken Emine Hanım’ın ‘Harbiye’ye ne zaman gidiyorsun?’ yazdığı nota şöyle cevap vermiş: ‘Bu dakikada vapura gidiyorum. Bu an-i mes’um bize kan ağlatacak. Bendeniz sizi unutmayacağıma vicdanen yemin eder, sizden de aynı vefayı beklerim, allahaısmarladık. Mustafa Kemal’

‘Bu senaryonun ruhuna sadık kalınması elzem’

Filmin senaryosunu Atatürk ile yazan Münir Hayri Egeli 1904’te İstanbul’da doğdu. Çeşitli okullarda öğretmenlik ve müdürlük görevlerinde bulundu. Milli Temsil Akademisi (Devlet Tiyatrosu) ve film rejisörlüğü de yaptı.

Egeli, kitabında senaryonun yazılma kararının nasıl alındığını özetle şöyle anlatmış: ‘Bir gün beni Çankaya’dan çağırttılar. Atatürk kütüphanedeydi. ‘...şirketinden bir mektup aldım. İnkılábımıza dair film yapmak istiyorlar. Bu bizim işimiz olmalı. Bu senaryo benim hayatımla mesela bir öğretmenin hayatını muvazi olarak yürütmelidir’ dedi ve ‘Senaryo düşün’ emrini verdi. Senaryoyu iki gün sonra yaverine verdim.

Atatürk senaryoyu okumuş ve sayfa sayfa tashih etmiş, birçok yerine de uzun uzun eklemeler yapmıştı. ‘Bu senaryonun film olması neye mütevakkıf?’ diye sordu. Bir bütçe yaptım verdim. Beni rejisörlük öğrenmem için Almanya ve İtalya’ya gönderdi. Döndüğümde Atatürk ‘Şimdi senaryoyu bir daha gözden geçirelim. Düzeltmeden sonra iyi bir film olur’ dedi. O dönemde rahatsızlandı. Senaryonun sonun da şu cümleler onun son emriydi: ‘Bu senaryonun ruhuna sadık kalınması elzemdir.’’

Metnin orijinalini de arıyorlar

Atatürk’ün filmle ilgili vasiyeti Milli Kütüphane’nin kasasında saklıydı. Filmin ekibi geçen hafta senaryonun orijinalini bulmak üzere Ankara’ya Milli Kütüphane’ye gitti. Onlara Milli Kütüphane Başkanı Tuncel Acar yardımcı oldu. Kütüphanede bulunan kasada Atatürk ile ilgili belgeleri sakladıklarını, ekibe de belgelerin dijital kopyasını gösterdiklerini söyleyen Acar ‘Ancak senaryonun orijinali bizde değil’ diyor. Film ekibi şimdi Çankaya Köşkü ve Anıtkabir’den gelecek yanıtı bekliyor.

Filmin yapımcı-organizatörü Arif Ekşi Ankara’ya giderek senaryoyu araştıran ekipte yer almış. Ekşi ‘Bizim için Münir Hayri Egeli’nin Bilinmeyen Yönleriyle Atatürk adlı kitabında yazılanlar yeterli. Çalışmalara da başladık. Ama yine de senaryonun orijinalini arıyoruz’ diye konuşuyor.

Kapıyı açan Münir Hayri’nin kitabı oldu

Bundan 18 yıl önce ‘Atatürk’ün elinin dokunmadığı bir alan var mı?’ diyerek kolları sıvayan araştırmacı-yazar İlknur Güntürkün Kalıpçı bulduğu bir belgede yazanlar üzerine Münir Hayri Egeli’nin 1954’te yazdığı Bilinmeyen Yönleriyle Atatürk adlı kitaba ulaşmış. Böylece Mustafa Kemal’in yazdığı bir senaryo olduğunu öğrenmiş. Kalıpçı ‘Münir Hayri Egeli kitapta net olarak senaryoyu 1937 yılında Çankaya’da yazdıklarını anlatmış’ diyor. Senaryoda Ata’nın genellikle insani yönünün anlatıldığını da söyleyen Kalıpçı ‘Atatürk’ün bilinmeyen yönlerini öğreneceksiniz. Bu senaryoda ağlaması, kızması, aşk hayatı da anlatılıyor’ diyor.

bLue 09.07.2008 19:48:00
1."ATA" LAFINI SEVMEZDİ..
"Atatürk" hitabini ilk kez dönemin Türk Dil Kurumu Baskani bir
konusmasinda kullanmis, Mustafa Kemal de çok begenerek soyadi olarak almisti.Kendisine Ata" diye hitap edilmesinden hiç hoslanmazdi.


2.EN SEVDİĞİ YEMEK..
Manastir Askeri Lisesi yillarindan kalan bir aliskanlikla hayati
boyunca en sevdigi yemek kuru fasulye ve pilav olarak kaldi. Tatliya düskün degildi ama cani istediginde çok sevdigi gül reçelini tercih ederdi.


3.EN BÜYÜK HAYALİ DÜNYA TURUNA ÇIKMAKTI..
Ömrü yetseydi bir dünya turuna çikip Türk dili ve tarihi üzerindeki
çalismalarini genisletmek en büyük hayaliydi.


4.BAŞUCU KİTABI "ÇALIKUŞU" YDU..
Binlerce kitabi vardi.Ama bunlarin arasinda bir tanesini hayati boyunca hatta cephede bile basucundan ayirmadi. Resat Nuri Güntekin'in ünlü Çalikusu" romanini hep yaninda tasir, her gün rastgele bir yerinden açar,birkaç sayfa okurdu.


5.KABUL SALONUNDA. AT YAVRUSU..
Atlardan sonra en sevdigi hayvan köpekti. "Fox" adini verdigi köpegi,
Gazi`nin yataginin ayak ucunda uyurdu. Hayvanlara düskünlügü o
dereceydi ki bir gün misafirlerinin de görebilmesi için yeni dogmus bir tayla annesinin Çankaya Köskü kabul salonuna getirilmesini bile emretmisti.


6.TAM BİR SALON ADAMI..
En sevdigi dans valsti. Müzik zevki çesitlilik gösteriyordu.Klasik Bati
müzigi disinda Anadolu ezgilerini de severek dinlerdi.


7.GÖMLEKLERİNİN TÜMÜ BEYAZDI..
Gömleklerinin hepsi beyazdi. Bu gömlekler ilk yillarda Isviçre`de özel
olarak dikilirken sonra yerli mali kullanma kampanyasina öncülük
edebilmek için Beyoglu`nda bir terziye diktirilmeye baslanmisti.


8.DOLABINDA LACİVERTE YER YOKTU..
Takim elbiselerinin tasarimlarini hep kendisi çizerdi.Lacivert takim
giymeyi sevmezdi.


9.ÖLÇÜLERİ..
Boyu 1.74 idi.Hayatinin son dönemlerine kadar 76 olan kilosu
hastaliginin ilerlemeye baslamasiyla 46'ya kadar düsmüstü. 43 numara siyah rugan ayakkabi giyerdi.


10.RUMELİ ŞİVESİ..
Özenli ve temiz bir Türkçe konusurdu. Ancak bazi kelimeleri Rumeli
sivesiyle telaffuz ederdi.


11.HAZİN BİR HİKAYE..
Hayatinda bir dönem çok önemli yer tutan Mustafa Kemal`in evlenmesinden sonra hayatina trajik bir sekilde son veren Fikriye Hanim`in mezarinin nerede oldugu bilinmiyor.


12.CUMHURBAŞKANLIĞINDAN SIKILIYORDU..
Hayatinin çogunu geçirdigi savas cephelerinden sonra Cumhurbaskani olarak geçirdigi yillar ona bir tecrit yasantisi gibi geliyor, çok sevdigi halkindan ve sade bir vatandas yasamindan uzaklastigini düsünüyordu.


13.PAPA`NIN TEMSİLCİSİNE ELBİSE..
Kiyafet Kanunu çerçevesinde tüm din adamlarinin dini kiyafetleriyle
sokaga çikmalari yasaklaninca, Monsenyör Roncalli`ye kendi terzisi
Kemal Milasli eliyle bir koleksiyon hazirlatti.


14.KENDİSİ TIRAŞ OLMAZDI..
Sabah kahvaltilariyla arasi hiç hos degildi.Yataktan kalkar kalkmaz
odasindaki divanin üzerine bagdas kurarak oturur, günün ilk kahvesini
sigarasini içerdi.Bir özelligi de kendi kendine tiras olmamasiydi.


15.DÜZEN TAKINTISI VARDI..
Evlerde bile egri duran esyalari düzeltmeden rahat edemezdi.


16.HOŞGÖRÜLÜ LİDER..
Köylünün birinin gazete kagidina sardigi tütünü içmeye çalisirken eli
yanmis,"Alin bunu kendi içsin" diyerek Atatürk`e küfretmisti.Mahkemeye çikarilacakti. Atatürk olayi dinledikten sonra "Onu mahkemeye vereceginize dogru dürüst sigara içmesini temin edin" dedi.


17.SİGARA PAZARLIĞI..
Hastaliginin baslangicinda kendisini muayene eden Dr.Fissinger günde kaç paket sigara içtigini sormus, Atatürk "sekiz" demisti. Doktor bunu günde bir pakete indirmesi gerektigini söyleyince gülümseyerek cevap vermisti:"Ben zaten bir paket içiyorum. Bundan sonra bunu sizin izninizle yapacagim".


18."BU NASIL HALKÇILIK?"
Bir sabah milletvekilleri ile trene binmisti.Kondüktörün
milletvekillerinden bilet parasi almamasina sasirmis nedenini
sormustu.Trenin milletvekillerine bedava oldugunu ögrenince epey
sinirlenmis, "Ne de güzel halkç.l.k ama" demisti.


19."LAİKLİK ADAM OLMAKTIR!"
Ilk mecliste bir oturum sirasinda üyelerden biri laikligin ne manaya
geldigini anlamadigini söyleyince Gazi çok sinirlenmis ve elini kürsüye
vurarak bir din bilgini olan üyeye cevap vermisti: "Adam olmak
demektir hocam,adam olmak!"


20.KURBANLARI BAĞIŞLARDI..
Gittigi yurt gezilerinde kendisi için kurban edilen hayvanlara bakamaz
böyle durumlarda sirtini döner yada kesilmelerini engellerdi.


21.YABANCI DİLE MERAKI..
Askeri lisede ögrenmeye basladigi Fransizca'yi sonraki yillarda
gelistirdi. Zengin bir kelime bilgisi vardi. Konusurken araya Fransizca
sözcükler de eklerdi.


22.FASULYESİNE POKER..
Kumardan hoslanmaz ama arkadaslariyla fasulyesine poker oynardi.Oyun sonunda kazandiklarini iade ederdi.


23.KAN GÖRMEYE DAYANAMAZDI..
Cephelerde düsmanla gögüs gögüse savasmis biri olarak en ilginç
özelligi savas meydanlari disinda kan görünce fenalasmasiydi.


24.KULAKLARI DUYAN TEK KİŞİ..
Fransiz tarihçisi Herriot Ankara`ya geldiginde Gazi`nin kulaklarinin
duyuyor olmasina sasirmis anilarinda bunu espirili bir dille
anlatmisti:"T.C`de bir tane kulaklari duyan kisi var onu da Cumhurbaskani yapmislar".


25.BİR RİCASI BAŞ AÇTIRDI..
Bir gün halk arasinda dolasirken çarsafli bir kadina rastlamis, "Hafiz
Hanim benim hatirim için basindaki örtüyü açar misin?" diye sormustu. Kadin bas örtüsünü açarak , Atatürk`ün önünde egildi ve ellerini öptü.


26.BİLARDO VE YÜZME..
Sportmen kisiligi vardi. Her gün at biner , yüzmeye gider ve bilardo
oynardi.


27.EN BAŞARILI DERS..
E.itim hayati boyunca en basarili dersi matematikti. Pozitif bilimlere
ilgisi hayati boyunca sürdü.


28.YAĞCILARA GEÇİT YOK...
Yagcila çok kiardi Bir aksm sofrasida kendisine gereksiz sekilde
iltifat eden Abdülhak Hamit`e müdahale etti.


29.SON YILBAŞI GECESİ..
1937`yi 1938`e baglayan son yilbasi gecesini Disisleri Bakani Tevfik
Rustu Aras ile bas basa gecirmisti. O gece dolabindaki bazi elbiseleri bakana hediye etmisti.


30.KÖŞKTEKİ GÜVERCİNLİK..
Kuslari çok severdi.Çankaya Köskü`nde özel bir bakicinin ilgilendigi
güvercinligi vardi.


ESMER_GENC 06.08.2008 09:49:41
Emegıne saglık Can^^NE MUTLU TURKUM DIYENE....


Sayfa: [ 1 ]