Ana Sayfa Forum Yardim Arama Site Ekle Arsiv Giris Kayit

HoŞ Geldin Ziyretçi Lütfen Giriş ya da Üye OL
Ip Adresiniz: 3.144.193.129
Adınız:
Şifreniz:


Sayfa: [1] Aşağı git
Yazdır

Gönderen Konu: ATATÜRK`ün Anıları (Okunma Sayısı 8854 defa)
0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.
21 Nisan 2008, 18:58:35
Yönetici
Kupa (Karizma)
*



Kisisel Mesaj:
www.KupaVaLe.com
Cinsiyet:
Bay
Üye ID:
1
Kayit Tarihi:
12 Eylül 2007, 00:00:00
Nereden:
istanbul
Mesaj Sayisi:
3061
Rep Puani:
Rep Gücü:7802
Ruh Halim:
Deneyimleri:

Aktiflik

Deneyim

Seviye

Kötü itibar
iletisim:
Üyelik Bilgileri WWW Offline
« : 21 Nisan 2008, 18:58:35 »



ASKERLE GÜREŞ

Bir gezisinde, Kolordu binasının kapısında aslan yapılı bir Mehmetçik gördü. Çağırdı ve güler yüzle sordu:
- Sen güreş bilir misin?

Yanındakilerden en kuvvetli görünenlerle Mehmetçiği güreştirdi. Genç asker her zaman üstün geliyordu. Çok neşelendi, ayağa fırladı.

Ceketini çıkarıp Mehmet'e ense tuttu:
- Haydi, bir de benimle güreş!

Katıksız ve temiz Anadolu çocuğu Ata'sının yüzüne hayranlıkla baktı:
- "Atam," dedi. "Senin sırtını yedi düvel yere getiremedi. Bir Mehmet mi bu işi başarır?"

Gözleri doldu ve ağlamamak için gülmeye çalıştı.

Tahsin UZER

Kaynak: Millet Dergisi, 1946




-----------------------------ooOoo-----------------------------


ABDÜLHAMİD

1937 yılında idi. Yaz aylarından biri. Doğrudan doğruya kendi kontrolündeki bir gazetede "Makedonya" adlı bir eserim tefrika ediliyordu. Bir akşam üstü Başyaver Celâl (Üner) Bey beni telefonla aradı. Dolmabahçe Sarayı'na davet edildim. Ve Saraya gidince de, hemen hiç bekletilmeden, üst kata çıkarıldım. Bir kapı açıldı, kendimi Büyük Adamın karşısında buldum. Saygılarımı bildirince, belli bir iki nezaket cümlesi ile beni okşadı. Sonra:
- Yazını okuyorum, dedi. Hürriyetin ilân edildiği zaman küçük bir çocuk olman lâzım. Fakat kutlarım, o günleri iyi canlandırıyorsun. Yalnız Abdülhamid'i hiç sevmediğin belli.

Biraz durdu. Elindeki bir renkli kalemi, önünde açık duran kalın ciltli bir Fransızca kitaba dikine vurarak düşünür gibi oldu. Ben susuyordum. Bu hal bir iki dakika devam etti. Sonra birdenbire şu sözler çıktı ağzından:
- Sevme Abdülhamid'i! Yine de sevme! Fakat sakın anısına hakaret edeyim deme. Senin kuşağın biraz daha ölçülü kararlar vermeye alışmalı. Bak çocuk! Kişisel kanımı kısaca söyleyeyim: Tecrübe göstermiştir ki, toprakları üstünde yaşayan insanların çoğunun durumu kuşkulu ve sınırları yalnız düşmanlarla çevrili bir büyük devlette, Abdülhamid'in yönetimi büyük hoşgörüdür. Hele bu yönetim on dokuzuncu yüzyılın son yıllarında uygulanmış olursa...

Bunun üzerine ayrılmama müsaade buyurmuşlardı. Saygılarımı tekrarlayarak huzurundan uzaklaştım.

Nizamettin Nazif TEPEDELENLİOĞLU

Kaynak: Hürriyet Gazetesi, 31.07.1958

Not : mythief ; Böyle fikre sahip bir insanın eli öpülmezde kimim öpülür...





-----------------------------ooOoo-----------------------------


İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI

Hastalığının ilerlemiş zamanında:
"Hatta bir gün, bizim önümüzde bazı siyasi sorunlara değinip Romanya' da yapılan hükümet değişmesinden söz ederken, bir patriğin işbaşına gelmiş olmasından hayret duyduğumu söyledim. Bu nedenle İkinci Dünya Savaşı'nın da yaklaşmakta olduğunu anıştırarak dedi ki:
- "Bir savaş çıktığı takdirde, kanımca yansız kalmalıyız. O zaman birçok fırtınalar kopacak. Devlet gemisini gayet ustaca yöneterek işin içinden sıyrılmaya çalışılmalıdır." dedi.

Prof. Dr. Nihat Reşat BELGER

Kaynak: Nihat Reşat Belger - Atatürk'ün Hastalığı





-----------------------------ooOoo-----------------------------


YANINA ALDIĞI İLK ER

Atatürk, Mudanya yolu ile Bursa'ya gidiyordu. Kalabalık bir halk kütlesi iskelede etrafını çevirmiş bulunmakta idi. Bir kadının, elinde bir kâğıtla Atatürk'e yaklaştığı görüldü. Zayıf bir kadındı. Ata'nın yolunu keserek titrek bir sesle:
- Beni tanıdın mı oğul? dedi... Ben sizin Selanik'te komşunuzdum. Bir oğlum var: Devlet Demir Yolları'na girmek istiyor. Siz onu alsınlar dediniz. Fakat Müdür dinlemedi. Oğlumu yine işe almamış... Ne olur bir kere de siz söyleyiniz.
Atatürk'ün çelik bakışlı gözleri samimiyetle parladı. Elleriyle geniş jestler yaparak ve yüksek sesle:
- Oğlunu almadılar mı? dedi. Ben salık verdiğim halde mi almadılar? Ne kadar iyi olmuş... Çok iyi yapmışlar... İşte Cumhuriyet böyle anlaşılacak...
Kadın kalabalığın içinde kaybolmuştu. Ve Atatürk adeta kendinden geçercesine dolu bir sesle:
- İşte Cumhuriyetten beklediğimiz sonuç... diyordu.

Hulusi KÖYMEN

Kaynak: Uludağ Dergisi, 1941





-----------------------------ooOoo-----------------------------


GENELGEYLE DEVRİM OLMAZ

1924 yılının ilkbaharıydı. Erzurum ve Pasinler'de depremde birçok köyün evleri yıkılmıştı. Zarar gören halkla görüşmek için Pasinler'e gelen Atatürk, halkın içinden ihtiyar bir köylüyü çağırdı:
- Depremden çok zarar gördün mü, baba? diye sordu. Atatürk ihtiyarın şüphesini görünce, tekrar sordu:
- Hükümet sana kaç lira verse, zararını karşılayabilirsin? İhtiyar, Kürt şivesiyle:
- Valle Padişah bilir! dedi
Atatürk gülümsedi. Yumuşak bir sesle:
- Baba, Padişah yok; onları siz kaldırmadınız mı? Söyle bakalım zararın ne?
İhtiyar tekrar etti:
- Padişah bilir!...

Bu cevap karşısında kaşları çatılan Atatürk, Kaymakam'a döndü:
- Siz daha devrimi yaymamışsınız! dedi
Bu sırada görevini başarmış insanlara özgü bir ağırbaşlılıkla ortaya atılan tahrirat katibi:
- Köylere genelge yolladık Paşam, dedi. Atatürk'ün fırtınalı yüzü, daha çok karıştı:
- Oğlum, dedi, genelgeyle devrim olamaz!..."

Ahmet Hidayet Reel






-----------------------------ooOoo-----------------------------


KÖYLÜ MİLLETİN EFENDİSİDİR

Bir gece beraber oturuyorduk. Yanımızda Siirt milletvekili Mahmut Soydan, şimdiki Macaristan elçimiz Ruşen Eşref Onaydın, bir de Soysallı vardı. Atatürk, ertesi günü Büyük Millet Meclisi'nde okuyacağı söylevi hazırlıyordu. Mahmut'la Ruşen Eşref not tutuyorlardı. Atatürk ara sıra bana da, "Ne dersin?" diye soruyordu. Ben ne diyebilirim? Hiç... Sonra Atatürk bana döndü ve dedi ki:

- Bu memleketin efendisi kimdir?

Düşündüm. Karşılığı o verdi:
- Türk köylüsüdür, dedi. Ve devam etti:

- Türk köylüsü "Efendi" yerine getirilmedikçe memleket ve millet yükselmez!...

Prof. Mahmut Esat BOZKURT

Kaynak: Tan Gazetesi, 10.11.1942





-----------------------------ooOoo-----------------------------


KAHRAMAN TÜRK KADINI

17Mart 1923 Tarsus:

Mustafa Kemal İstasyon'dan şehre doğru, bir süre yaya olarak yürüdü. O'nu görmek için sabahtan itibaren yolları dolduran Tarsusluların arasından neşe ile selamlar vererek, ilerledi. O sırada ansızın bir olayla karşılaştı.

Milli Mücadele'deki çete giysili bir kadın, Atatürk'ün yolunu keserek ayağına kapandı. Gözyaşlarıyla şöyle haykırıyordu:
- "Bastığın toprağa kurban olayım Paşam!"
Mustafa Kemal onu yerden kaldırmak için eğilirken kulağına bu kadının Kurtuluş Savaşında cephelerde çarpışmış olan (Adile Çavuş) olduğunu fısıldadılar.

Gözlerinden iki damla yaş düşen Mustafa Kemal, bu güneşten yüzü yanmış kadının elinden tutup ayağa kaldırdı ve ona şöyle seslendi:
- "Kahraman Türk kadını! Sen yerlerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde yükselmeye layıksın."

Taha TOROS




-----------------------------ooOoo-----------------------------


GÖMÜLECEĞİ YER

Atatürk'ün gömüleceği yer ve toprak:
O'nun kabri Ankara'da olacaktır. Fakat bu şehrin neresinde? Çünkü O' nun en son kuvvetli isteği bir an önce Ankara'ya dönebilmekti. Biri Büyük Millet Meclisi'nden İstasyon'a inen cadde üzerindeki yuvarlak yer, diğeri Çankaya'daki yeni köşkün mermer havuzu. Bu yerler şu nedenle konuşulmuştur:
Bir akşam Atatürk'ün etrafında toplananlar arasında, O'nun ölümlü oluşu üzerinde durulmuş ve özellikle kendisi 1926 suikast girişiminden sonra söylediği cümleyi tekrar etmişti. "Benim naçiz vücudum bir gün elbette toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır." dedikten sonra "Milletim beni istediği yerde yatırsın, yeter ki beni unutmasın," demişti. Meclisin altındaki yuvarlak yeri ortaya atan kişiye ise, "iyi ve kalabalık bir yer, fakat ben böyle bir arzumu milletime vasiyet edemem". Ancak, gene o akşam ileri sürülen bir fikrin kendisini çok duygulandırdığını, bugün bile hatırlıyorum.
Memleketin bütün sınır boylarından getirilecek toprak üzerinde yatmak. Recep Peker, hararetle bu fikrin sembolik savunmasını yapmıştı.

Atatürk, böyle bir fikrin uygulanmasından ancak, ölümlü vücudu için hoşlanacağını ve gurur duyacağını anlatırken bana bakarak: "Bunu unutma!" demişti.

Prof. Dr. Afet İNAN

Kaynak: Ulus Gazetesi, 25.06.1950



Sen Rahat Uyu Ata'm mı ... Hayır !!!


-----------------------------ooOoo-----------------------------


BENİM ADIM ATA DEĞİL

Atatürk'ün sinirlendiği önemli bir nokta vardı. Gazetelerde, kendisine "Ata" denildiğini okudukça şöyle dedi:
— Benim adım Ata değil, Atatürk'tür! Bazı gazeteler neden böyle yazarlar?

Şükrü KAYA

Kaynak: Dünya Gazetesi, 10.11.1953





Sen Rahat Uyu AtaTürk'üm , Türk Milleti Seni Asla Unutmayacak ;-(

YENİLSEYDİK SORUMLU BEN OLACAKTIM

Bir aralık konu İstiklâl Savaşı'na geldi. Dikkat ettim, Binbaşılar dahil her komutanın hangi birliğe komuta ettiğini, nerede bulunduğunu, -bir gün önce olmuş gibi- hatırlıyordu. O savaş ki araç, gereç, personel kıtlığı bugün güç tasavvur edilirdi. Tümenlere binbaşılar, Kolordulara yarbaylar komuta ediyordu! Fakat, bu kadro canını dişine takmış bir ekipti. Var olmak ya da olmamak bu savaşın sonucuna bağlıydı. 30 Ağustos bu ruh haletinin eseriydi. Böyle bir dramı, hem yazarı, hem baş aktörünün ağzından dinlemek müstesna bir mutluluktu. O anılar Ata'yı coşturdukça coşturuyordu. Anlatmalarında abartma yoktu. Ama bu anlatış öylesine canlı, öylesine plastikti ki, hepimiz heyecandan heyecana sürükleniyorduk. Anlatışlarını şöyle bağladı:
- İşte büyük zafer böyle ortak bir eserdir. Şerefler de ortaktır.

Bu alçakgönüllülük şaheseriyle konunun kapanacağını tahmin ediyorduk. Bu arada Atatürk bir duraklama yaptı. Sonra içine dönük, adeta kendisiyle konuşur gibi ilave etti:
- Ama yenilseydik sorumluluk ortak olmayacak yalnız bana ait olacaktı.

Bu belagat karşısında gözyaşımı tutamadım. Tarihin, zaferleri kendine maleden, yenilgileri ise maiyetine yükleyen sahte kahramanlarını hatırladım.

Ord. Prof. Sadi IRMAK

Kaynak: Sadi Irmak, Ord Prof. - Atatürk'ten Anılar, 1978



Satı Kadın

Ankara'da yakıcı bir yaz günü idi. Atatürk beraberinde arkadaşları ve yaverleri olduğu halde Kızılcahamam'a giderken Kazan Köyü yakınlarında durmuş ve otomobilinden inmişti. Köyün kadını, genci, yaşlısı, ihtiyarı köylerin içinden geçen, köşede duran bu yabancı konukları görünce hep beraber koşuştular. Kimi su getirdi, kimi ayran, bunlardan biri, güğümünden aktardığı soğuk ayranı Ata'ya uzattı:

"Bir soğuk ayran içer misiniz?" dedi.

Bu çorak iklimin kavurduğu yüzünde bronzlaşmış Türk kadının en bariz ifadelerini taşıyan, bir Türk anası idi. Böğrüne sıkıştırdığı kundağı biraz daha bastırdıktan sonra, sağ elindeki ayran bardağını uzattı, bekledi. Ata'sı, ayranı kana kana içmiş ve bir an durakladıktan sonra ona;

"Senin kocan kim?" diye sormuştu.

Köylü kadını, yüzü tunçlaşmış, elleri nasırlı bir Türk anası idi; Ankara'nın kendine has şivesi ile kocasının Sakarya harbinde boğazından yaralanmış bir cengaver olduğunu söyledi. Ata bir soru daha sordu :

"Ne zaman doğdun?"

"1919'da Atatürk Samsun'a çıktığı zaman doğdum."

Ata, bir an düşündü. Yıl 1934 idi. Kadının bu ifadesine göre 15 yaşında olması lazım gelirdi. Halbuki karşısındaki kadın 25 yaşlarında görünüyordu; tekrar sordu:

"Nasıl olur?"

Evet, nasıl olurdu. Bu Satı kadın hiç tereddütsüz, o her zamanki nüktedan haliyle ve memleketin işgal altında geçirdiği acı yılları ima ederek:

"Evet Paşam, ondan evvel yaşamıyordum ki!"

Bu espiri Ata'yı bir hayli düşündürdü. Ayrılırken yaverine kadının ismini ve adresini not ettirdi. Daha sonra biz, Satı kadını Büyük Millet Meclisi'ne giren ilk kadın milletvekili olarak görmekteyiz

Bu mesaj içinde bulunan Linkleri görmek için üye olmalısınız.(Register to see the Links)Lütfen Önce KAYIT (Register) olun.

Kirk asirlik kiz yurdu


1923 Martı'nın on beşinci pazar günüydü. Atatürk, Adana istasyonunda trenden inmiş, sağı solu dolduran halkın coşkun alkışları ve "Yaşa, varol!" sesleri arasında yaya olarak şehre gidiyordu.

Yarı yolda karalar giymiş bir kadın kalabalığı göze çarptı; sonra onların arasından ikişer levha taşıyan dört genç kız çıktı; Atatürk'ün önünde durdular, arkalarında bir kız daha göründü ve önüne geçti. Hıçkırıklar, iniltiler ve yalvarışlarla dolu bir nutuk söylemeye başladı. Bu genç kızın şahsın da henüz esir bulunan İskenderunlu Antakya'nın Türk olan bütün halkı, "Bizi de kurtar!"diye yalvarıyordu.

Herkesin gözleri yaşarmıştı; hıçkırıklarını tutamayanlar vardı.

Atatürk'ün de gözleri nemliydi ve başı eğilmiş gibiydi. Genç kızın nutku bitince, alnı yükseldi; mavi gözlerinde ve pembe yüzünden bir çelik parıltısı görüldü. Her kelimesi üzerinde kuvvetle durarak:

"Kırk asırlık Türk yurdu yabancı elinde kalamaz!" dedi.

On altı yıl sonra Hatay davasının en heyecanlı günlerinde hasta ve bitkin olmasına, mutlak istirahat tavsiyesine rağmen, Hatay'a yakın olmak için tekrar Adana'ya gitti. Dört saat ayakta durmak ve çalışmak gibi olağanüstü metanet gösterdi. Hatay kurtuldu, fakat Atatürk'ü kaybettik.

İsmail Habib bu bahsi şöyle bitirir:

"Hatay, Hatay!.. Seni kurtaran aynı zamanda senin şehidin oldu."


Babasının Tarlası


Bir gün bir köylü Atatürk'ün Orman Çiftliği hudutları içindeki bir tarlayı, kendi tarlasıymış gibi sürüyordu. Onu gördüler. İhtar ettiler, dinletemediler. Bunun üzerine Atatürk'e söylediler.

Atatürk teftişe çıktığı zaman o tarafa gitti. Yanındakiler toprağı sürmekte olan köylüyü göstererek:

"İşte budur!" dediler.

Atatürk yavaş yavaş ona doğru yürüdü. Yaklaşınca sordu:

"Burada ne yapıyorsun?"

Köylü gülümsüyordu. Son derece sevip saydığımız, fakat asla korkmadığımız bir insan karşısında nasıl durursak köylü de öyle duruyordu. Sakin bir sesle cevap verdi:

"Tarlayı sürüyorum."

"İyi ama, bu tarla senin midir?"

"Değildir."

"Kimindir?"

"Atatürk'ündür!"

Köylü bu cevabı vermekle suçu kabul etmiş oluyordu. Bu itibarla dava kaybolmuş demekti. Atatürk, kendi toprağına tecavüz edildiği için değil, haksızlık yapıldığı için sertlendi ve sordu:

"İyi ama, sen başkasının toprağını ona sormadan ve izin alınmadan sürülüp ekilmeyeceğini bilmiyor musun?"

Köylü hiç telaş etmiyordu. Aynı sükunetle dedi ki:

"Biliyorum, fakat benim bu tarlayı sürüp ekmeye hakkım vardır!"

Atatürk'ün kaşları çatıldı ve büyük bir merak ve hayretle ona sordu:

"Bu hakkı nereden alıyorsun?"

"Çok basit... Atatürk bizim babamız değil mi? İnsan babasının tarlasını sürüp ekerse kabahat mi işlemiş olur?"

Atatürk'ün yüzünde takdir ve sevgi duygularının en coşkununu anlatan engin bir gülümseme oldu, köylünün sırtını okşadı ve;

"Haklısın!.." diyerek uzaklaştı.
Konuyu Paylaş:
Google Ekle Facebook Profiline Ekle Yahoo Ekle Msn Ekle Reddit Ekle Digg Ekle Furl Ekle Del.icio.us Ekle Newsvine Ekle Technorati Ekle

« Son Düzenleme: 21 Nisan 2008, 19:08:26 Gönderen: Karam »
Ana Sayfa Kırık Link Bildir Yardım

Logged




21 Nisan 2008, 18:59:04
Yönetici
Kupa (Karizma)
*



Kisisel Mesaj:
www.KupaVaLe.com
Cinsiyet:
Bay
Üye ID:
1
Kayit Tarihi:
12 Eylül 2007, 00:00:00
Nereden:
istanbul
Mesaj Sayisi:
3061
Rep Puani:
Rep Gücü:7802
Ruh Halim:
Deneyimleri:

Aktiflik

Deneyim

Seviye

Kötü itibar
iletisim:
Üyelik Bilgileri WWW Offline
« Yanıtla #1 : 21 Nisan 2008, 18:59:04 »

Vatanımın Toprağı Temizdir

Kral Edward İstanbul'a geldiği zaman, yatından bir motora binerek Dolmabahçe Sarayı'na yanaştı. Atatürk de rıhtımda onu bekliyordu. Deniz dalgalı idi ve Kral'ın bindiği motor inip çıkıyordu. Kral rıhtıma çıkmak istediği bir sırada eli yere değdi ve tozlandı. O sırada Atatürk de Kral'ı rıhtıma almak üzere elini uzatmış bulunuyordu. Bunu gören Kral bir mendille elini silmek istediği bir anda Atatürk:

"Vatanımın toprağı temizdir, o, elinizi kirletmez!" diyerek, Kral'ı elinden tutup rıhtıma çıkarıverdi


Atatürk'ün Dindarlığı


Sabiha Gökçen şöyle naklediyor:

"10-11 yaşında idim. Bursa'daki evimiz Atatürk'ün köşküne çok yakındı. Bir gün Atatürk Bursa'yı şereflendirmiş, köşkün bahçesinde dolaşıyordu, ben de onu yakından görmek arzusu ile kıvranıyordum.

Yine bir gün bahçede dolaştığı sırada yerimden fırladım, Ona doğru koştum. Beni yolumdan çevirenlere ağlamakla karşı koymaya çalışıyordum, birden bir ses işittim: "Bırakın onu" diyordu, "Bırakın gelsin." Koşarak Ata'nın yanına gittim, ellerine sarıldım. Atatürk sordu:

"Çocuk, sen okula gidiyor musun?"

Harpler sebebiyle okulumu yarıda bırakmıştım ve bir yatılı okula alınmamı istedim.

"Ben seni yanıma alayım, gelir misin?" diye Atatürk sordu.

"Abime sorayım" dedim. Kabul ettiler, derhal çağırtarak onunla konuştu, anlaştılar. Böylece Çankaya'ya geldim.

Uzun zaman ayrı kaldığım okuluma yeniden başlamanın sevinci içinde memnundum. Çankaya Köşkü bahçeleri içindeki eski bir seyis evi düzeltilerek okul haline getirilmişti. Köşkte çalışanların, yaverlerin ve diğer hizmetlilerin çocukları ile birlikte ben de bu okula gitmeye başladım.

Bir sabah, Ata'nın elini öpmek üzere yanına girdim. İşleri ile meşguldü. Bir süre ayakta bekledim birden, derin bir iç geçirdi ve "Allah!" dedi. (O, sık sık bu şekilde yapardı.)

Atatürk hakkında evvelce çok şeyler duymuştum, bu tesirle olacak bir hayli şaşırdım. Onun ağzından Allah kelimesini duymak beni şaşırtmış ve heyecanlandırmıştı.

Ata'nın yüzüne şaşkın bir şekilde bakmış olacağım ki:

"Sen dindar mısın?" diye sordu.

Ben de ailemden aldığım din terbiyesi ile;

"Evet dindarım" dedim ve bu cevabımı nasıl karşılayacağını anlamak için ürkek ürkek yüzüne baktım. Cevabım hoşuna gitmişti.

"Çok iyi... Allah, büyük bir kuvvettir. O'na daima inanmak lazımdır" dedi ve bu konuda uzun uzun izahat verdi. Ben de o zaman anladım ki; Atatürk hakkında söylenenlerin aslı yoktur ve Ata, bütün söylenenlerin hilafına dindar bir insandır.



Büyük Atatürk Ölünce

Sene 1938, On Kasım...

İstanbul Üniversitesi'nde saat 9'u 5 geçenin meşum haberi duyulmuş... Bir Alman profesör var, hukuk fakültesinde, o da duymuş, şaşırmış. Derse girsin mi, girmesin mi bir türlü karar veremiyor. O sırada aklına rektöre müracaat etmek gelir. Kalkar, yanına gider. Aralarında şu konuşma geçer:

"Efendim, mütereddidim. Acaba ne yapsam?"

"Sizde böyle büyük bir adam ölünce ne yaparlarsa, onu yapın."

İşte o zaman Alman profesör kollarını iki yana sarkıtarak:

"Bizde bu kadar büyük bir adam ölmedi ki..." der
Logged




21 Nisan 2008, 19:02:33
Yönetici
Kupa (Karizma)
*



Kisisel Mesaj:
www.KupaVaLe.com
Cinsiyet:
Bay
Üye ID:
1
Kayit Tarihi:
12 Eylül 2007, 00:00:00
Nereden:
istanbul
Mesaj Sayisi:
3061
Rep Puani:
Rep Gücü:7802
Ruh Halim:
Deneyimleri:

Aktiflik

Deneyim

Seviye

Kötü itibar
iletisim:
Üyelik Bilgileri WWW Offline
« Yanıtla #2 : 21 Nisan 2008, 19:02:33 »

YANINA ALDIĞI İLK ER

O, Samsun'a çıktığı zaman, üstü başı yırtık, postalları patlamış, silahsız bir er gördü. Yüzünün rengi bakıra dönmüş, yağlan eriyip kemik ve sinir kalmış bu Türk askeri ağlıyordu. O'na sordu:
- Asker ağlamaz arkadaş, sen ne ağlıyorsun?
Er irkildi, başını kaldırdı. Bu sesi tanıyordu ve bu yüz ona yabancı değildi. Hemen doğruldu ve Anafartalar'daki Komutanını çelik yay gibi selamladı.
- Söyle niçin ağlıyorsun?
İç Anadolu'nun yanık yürekli çocuğu içini çekti:
- Düşman memleketi bastı, hükümet beni terhis etti. Silahımızı elimizden aldı. Toprağıma giren düşmanı ne ile öldüreceğim? Kemal Atatürk, er'in omzuna elini koydu:
- Üzülme çocuğum, dedi. Gel benimle!
Ve Samsun deposunda giydirilip silahlandırarak yanına aldığı ilk er bu Mehmetçik oldu.

Burhan Cahit MORKAYA



Logged




21 Nisan 2008, 19:03:17
Yönetici
Kupa (Karizma)
*



Kisisel Mesaj:
www.KupaVaLe.com
Cinsiyet:
Bay
Üye ID:
1
Kayit Tarihi:
12 Eylül 2007, 00:00:00
Nereden:
istanbul
Mesaj Sayisi:
3061
Rep Puani:
Rep Gücü:7802
Ruh Halim:
Deneyimleri:

Aktiflik

Deneyim

Seviye

Kötü itibar
iletisim:
Üyelik Bilgileri WWW Offline
« Yanıtla #3 : 21 Nisan 2008, 19:03:17 »

İNANMAYANLAR DA HAKLIYDILAR

Mustafa Kemal realist bir liderdi. Lekelemelerin politika kadrosunu nasıl daraltacağını ve kendisini bir avuç partizan takımı elinde bırakacağını düşünerek, açıkça bir suç işlemiş olanlar dışında yalnız kişisel değerlere saygı gösterdi. Sicil yoklamalarına rağbet etmedi. Bir gün bana:
- Kuva-yı Milliye'ye inanmayanlar da inananlar kadar haklı idiler, demişti.

Falih Rıfkı ATAY

Kaynak: Falif Rıfkı Atay - Mustafa Kemal, Mütareke Defteri, 1955



Logged




21 Nisan 2008, 19:04:27
Yönetici
Kupa (Karizma)
*



Kisisel Mesaj:
www.KupaVaLe.com
Cinsiyet:
Bay
Üye ID:
1
Kayit Tarihi:
12 Eylül 2007, 00:00:00
Nereden:
istanbul
Mesaj Sayisi:
3061
Rep Puani:
Rep Gücü:7802
Ruh Halim:
Deneyimleri:

Aktiflik

Deneyim

Seviye

Kötü itibar
iletisim:
Üyelik Bilgileri WWW Offline
« Yanıtla #4 : 21 Nisan 2008, 19:04:27 »

İZMİR SUİKASTI

İzmir'de hazırlanan o alçakça suikastın sonuçsuz kalmasından sonra bir gün bize şu olayı anlatmıştı:
- "Ziya Hurşit'in beni öldürmeye memur ettiği iki zavallı vardı. Sorguları yapıldıktan sonra bunların birisini yanıma çağırdım. Odada kimse yoktu. Kendisine sordum:
- Sen Mustafa Kemal'i öldürecekmişsin, öyle mi?
- Evet, dedi. Ben yine sordum:
- Mustafa Kemal ne yapmıştı ki onu öldürecektin?
- Fena bir adammış o. Memlekete çok fenalık yapmış. Sonra bize onu öldürmek için para da vereceklerdi.
- Sen Mustafa Kemal'i tanıyor musun?
- Hayır.
- O halde tanımadığın bir adamı nasıl öldürecektin?
- Geçerken işaret edecekler, Mustafa Kemal işte budur, diyeceklerdi. Biz de öldürecektik.
O zaman cebimdeki tabancayı çıkararak kendisine uzattım:
- Mustafa Kemal benim, haydi al eline tabancayı, öldür, dedim.

Herif benden bu karşılığı alınca yıldırımla vurulmuş gibi oldu. Bir süre şaşkın şaşkın yüzüme baktıktan sonra diz üstü kapanarak hüngür hüngür ağlamaya başladı.

Yahya Galip KARGI

Kaynak: Yücel Dergisi, 1948


Logged




21 Nisan 2008, 19:05:04
Yönetici
Kupa (Karizma)
*



Kisisel Mesaj:
www.KupaVaLe.com
Cinsiyet:
Bay
Üye ID:
1
Kayit Tarihi:
12 Eylül 2007, 00:00:00
Nereden:
istanbul
Mesaj Sayisi:
3061
Rep Puani:
Rep Gücü:7802
Ruh Halim:
Deneyimleri:

Aktiflik

Deneyim

Seviye

Kötü itibar
iletisim:
Üyelik Bilgileri WWW Offline
« Yanıtla #5 : 21 Nisan 2008, 19:05:04 »

MUTSUZ LİDER

Bir akşam sofrasının hararetli bir döneminde Mustafa Kemal, kişisel özgürlüğünün birçok bölümlerinden yoksun bırakılması acısını hüzün dolu sözlerle şöyle anlattı:

- "Şimdi siz buradan ayrılır, istediğiniz yerde gezer dolaşırsınız. Benim gözümde bunun ne büyük mutluluk olduğunu bilemezsiniz. Halime bakın, sahip olduğunuz bu özgürlükten yoksunum, cumhurbaşkanıyım ama köşeye atılmış ve özgürlüğü sınırlı bir insanım. Bütün eğlencem, akşamları soframa topladığım arkadaşlara ayrılmıştır. Haydi şimdi buradan ayrılıp bol bol dolaşın, istediğiniz yerlere girip çıkın, arzu ettiğiniz gibi eğlenin. Ben de bunun hayaliyle avunurum." dedi.

O akşam hepimiz masadan erken ayrıldık.

Damar ARIKOĞLU
Kaynak: Damar Arıkoğlu - Hatıralar, 1961



Logged




14 Ocak 2009, 09:12:29
Kupa (Yeni Üye)
*
Avatar Yok
Cinsiyet:
Bay
Üye ID:
22571
Kayit Tarihi:
03 Ocak 2009, 12:42:13
Nereden:
Adana
Mesaj Sayisi:
2
Rep Puani:
Rep Gücü:0
Konu Aç (5 Rep):
Rep Gücü yok: 0
Ruh Halim:
Deneyimleri:

Aktiflik

Deneyim

Seviye

Kötü itibar
iletisim:
Üyelik Bilgileri Offline
« Yanıtla #6 : 14 Ocak 2009, 09:12:29 »

 teşekkür
Logged
Sayfa: [1] Yukarı git
Yazdır


Gitmek istediğiniz yer:  

Benzer Konular
Konu Başlığı Başlatan Yanıtlar Görüntülenme Son Mesaj
Ulu Önder Mustafa KemaL ATATÜRK`ün Hayatı.. Hayatı Ve Anıları bLue 1 6880 Son Mesaj 12 Ekim 2007, 23:08:44
Gönderen: H4NZ0
Burcların ŞarkıLarı Burçlar - Geleceği Öğrenin bLue 0 4312 Son Mesaj 14 Kasım 2007, 00:05:16
Gönderen: bLue
ATATÜRK Fotoğrafları Fotoğraf Albümü bLue 1 4559 Son Mesaj 15 Kasım 2007, 00:14:49
Gönderen: bLue
ATATÜRK VE ÇOBAN ÇOCUK Hayatı Ve Anıları bLue 0 5451 Son Mesaj 04 Aralık 2007, 21:50:06
Gönderen: bLue
Jennifer Lopez (Doğduğu yer ve Başarıları) Fan Club - Magazin - Ünlüler bLue 0 3242 Son Mesaj 23 Aralık 2007, 14:34:13
Gönderen: bLue
ATATÜRK 30 AĞUSTOS ZAFERİNİN KISA BİR HİKÂYESİNİ YAPMIŞ Hayatı Ve Anıları bLue 0 3497 Son Mesaj 21 Nisan 2008, 19:11:46
Gönderen: bLue
Bulgaristan Sanatcıların Forum İmza'ları Forum Avatar Ve İmza Bölümü Morski 1 4325 Son Mesaj 27 Eylül 2008, 00:37:34
Gönderen: Morski
Yürek kırıntıları Aşk Mektupları bLue 0 2338 Son Mesaj 03 Ekim 2008, 23:17:46
Gönderen: bLue
Mustafa Kemal ATATÜRK Mustafa Kemal Atatürk kurtalanekspres 0 2880 Son Mesaj 08 Kasım 2008, 18:38:15
Gönderen: kurtalanekspres
ATATÜRK Ben de Bir insanım - Çetin Yetkin Elektronik Ortamda Dergi bLue 0 2016 Son Mesaj 27 Ekim 2009, 21:31:19
Gönderen: bLue
Thema Bilgileri (KupaVaLe V2 Özel Thema)

RSS | Arsiv | Sitemap | List | Wap | Wap2 | XML | SiteMap XML | SiteMap XML1 | urllist | XML 2 | Archive | urllist | RSS 1 | HTML

Bu Sayfa 0.248 Saniyede 28 Sorgu ile Oluşturuldu